Detay

Baharı Bekleyen Kumrular Gibi Karaoke Video

Baharı Bekleyen Kumrular Gibi Karaoke Şarkı Sözleri

Baharı bekleyen kumrular gibi Baharı Bekleyen Kumrular Gibi Karaoke
Sen de beni bekle sakın unutma
Ellerin havada gözlerin yolda
Bir Tanrıyı bir de beni sakın unutma

Çınladın durdun kulaklarımda
Süzülen yaştın yanaklarımda
Bir şarkı oldun dudaklarımda
Senin ismini söyledim durdum

Ben de unutamam geçse de yıllar
Seviyorum seni dünyalar kadar
Dudaklarımda ismin gözümde yaşlar
Bir Tanrıyı bir de beni sakın unutma.

Baharı Bekleyen Kumrular Gibi Karaoke

Klasik Türk mûsikîsi veya Türk sanat müziği, makamlı bir Türk müzik türü. Klasik Türk müziği, klasik Batı müziği ve Hint müziği ile beraber dünya üzerinde süreklilik ve gelenek oluşturma bakımından mevcut birkaç klasik müzikten birisi olarak kabul edilir.
Bu terimdeki “Türk” ve “klasik” kelimeleri, Cumhuriyet döneminde Osmanlı Devleti’nden süregelen müziğe karşı Batı müziği taraftarlarınca ileri sürülen bazı iddialara cevap vermek için türetilmiştir. Bu iddialardan en önemlisi Osmanlı müziğinin Türklerin değil, Bizans ve İran müziği kaynaklı olduğuna dair olan tezdir. Hüseyin Sadeddin Arel ve Rauf Yekta gibi Batılı müzik çevrelerince de saygın görülen kimi müzikologlar, bu iddiaları belge ve bilgilerle çürütmüşlerdir[kaynak belirtilmeli].

Cumhuriyet döneminde bu müzik geleneği genellikle gözardı edilmiş, hatta 2 Kasım 1934-6 Eylül 1936 tarihleri arasında devlet radyosunda çalınması yasaklanmıştır. Bu ideolojik yaklaşımın bir sonucu olarak Klasik Türk müziğini modern yöntemlerle öğreten konservatuvarlar ancak 1970’lerde kurulabilmiştir.

Klasik Türk müziğinin adlandırılması konusunda görüş ayrılıkları vardır. Osmanlı döneminde bu müziğe sadece “musıkî” denmekteydi. Nitekim bu geleneksel müziği, Cinuçen Tanrıkorur gibi “Osmanlı müziği” olarak adlandıranlar olduğu gibi, ona “Geleneksel Türk müziği” adını verenler de vardır.
Klasik Türk müziği tarihsel açıdan altı döneme ayrılabilir: oluşum dönemi, dönüşüm dönemi, klâsik dönem, son klasik dönem, romantik dönem ve çağdaş dönem.

10’uncu yüzyılda yaşamış olan Farabi’den Timurlenk’in öldüğü 1405’e kadar geçen süre, Türk müziğinin nazarî (teorik) yönleriyle açıklandığı ve yazıya aktarılmaya başlandığı oluşum dönemini kapsamaktadır. Bu dönemin sonlarına doğru, çok meşhur bir üstad olan Abdülkadir Meragi, bir sonraki evrenin tohumlarını atmış, Türk müziğine yeni bir yön vermiştir.

Bunu takiben, 16’ncı yüzyılın başından Yavuz Sultan Selim’in tahta çıktığı 1512’ye değin; anlatılageldiği şekilde, Türk müziğinin ses perdeleri ve makamları üzerinde birtakım nazarî değişilikler yapılmıştır. Bu dönem, Diyar-ı Rum’un ve Balkanlar’ın üzerinde Mevlevihanelerin yapıldığı, İstanbul’un fethedildiği, Bizans İmparatorluğu kalıntıları arasına Enderun saray okulunun kurulduğu, kökleştiği ve Orta Asya’dan Ali Şir Nevai, Hüseyin Baykara, Ali Kuşçu, Şadi gibi ilim adamlarının İstanbul’a cezbedildiği bir dönüşüm dönemi, keza bir nevi Rönesans olarak görülmektedir.

Klasik Türk müziği; Orta Asya, Selçuklu ve özellikle Osmanlı uygarlığının bir ürünü olarak, pek çok milletin müziklerini etkilemiş, onların müziğini de kendi potasında eritmiştir. Bunun bir sonucu olarak, klasik musıkî, gerek makam sayısı ve anlayışı, gerekse formlar ve usuller bakımından zengin bir müzik türü olmuştur.

Bunun ardından, 15’nci yüzyılın başından IV. Murat’ın öldüğü 1640’a dek, doğuya düzenlenen seferler sayesinde, Osmanlı sarayında, Ortadoğu’dan getirilen müzik ve sanat adamlarının faaliyet gösterdiği bir dönem yaşanmıştır.

Itri’den (1640-1712) 1730’a kadarki zaman diliminde, Avrupaî Barok ve Rokoko etkilerin Osmanlı sarayına nüfuz ederek, zamanının doğu kültürüyle apayrı bir sentez oluşturduğu klâsik dönem süregelmiştir. 1730’dan İsmail Dede Efendi’nin 1846’daki ölümüne dek uzanan dönem ise son klasik dönem olarak adlandırılmaktadır.

Tanzimat Fermanı’nın ilan edildiği yıllardan (1839) 2’nci Dünya Savaşı’nın sona erdiği 1945’e kadar süren akım da romantik dönem olarak anılmaktadır.

yada

1 Yorum